İran İslam
Cumhuriyeti, kendine uygulanan yaptırımlara karşı ayakta kalabilme
güdüsüyle "İslam Milliyetçiliği" ve "Nükleer Milliyetçiliğe" yönelmişti.
İran`ın
"Nükleer Milliyetçiliği" ile ne tek başına İsrail, ne de ekonomileri
ağır hasarlı ABD ve müttefiklerinin askeri bir yöntemle baş etmesi
mümkündü...
*
Nükleer müzakerelerde Mart 2015`te bir siyasi çerçeve anlaşmasına varıldı.
Yaptırımların aşamalı olarak kaldırılması ile başta İsrail-Filistin arasında çevre ülkelerini de kapsar bir barışın önü açıldı..
İran`ın İsrail`i ve bölgeyi ateşe sürükleyecek bir politika yürütmekten alıkonulacağı gibi bir umud gelişti.
Normalleşme
ile birlikte İran`ın uluslararası enerji piyasalarına ulaşmasında
işbirliği yapılması, hidrokarbon pazarının Avrupa yararına açılması
yönündeki hesaplar da pratikleşti.
*
Dengelerin
yeniden kurulduğu işbu dönemde İran, şimdi ekonomik ilişkiler üzerinden
Ortadoğu`da yeni bir jeopolitik yapılandırmaya neden oluyor.
Doğu Asya`yı Avrupa`ya bağlayan eski "İpek Yolu"nun yeniden canlandırılmasını destekliyor.
İpek Yolu`nun canlandırılmasıyla Çin Halk Cumhuriyeti`nin üstünlükler elde etmesine olumlu katkıda buluyor...
*
Bir zaman önce ABD: "Küresel Serbest Piyasa"ların tartışmasız lideri ve hamisiydi.
Ülke ekonomilerine, serbest piyasa güçlerinin ekonomik varlığı altında bulunmalarını teminen "Küresel İşbirliği"ni dayatıyordu.
*
ABD ve
liderliğindeki gelişmiş ülkeler bu gücü, kişi başına milli geliri belli
seviyeye ulaşan Çin, Rusya, Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin;
Teknolojik
olarak gelişmemiş üretim biçimine bağlı kalmaları ve yurtiçi
aktivitelerinin eksikleri nedeniyle gelişmiş ülke kategorisine
ulaşmalarının olanaksızlığı keşfetmiş olmalarından alıyordu.
Buna göre
gelişmekte olan hiçbir ülke büyük çapta yabancı yatırımı çekemez,
teknoloji yükseltemez, gelişmiş teknolojiler ve kalifiye işgücü üzerinde
kurulu rekabetçi üretim işletmelerine sahip olamazdı.
*
O yüzden
ABD: teknolojik ilerlemesiyle yakın sürede enerji açısından da kendine
yeteceğini ve dünyaya enerji ihraç eden bir ülke olarak siyasi ve
ekonomik gücünü konsolide edeceğini planladı.
Yumuşak gücünü Ortadoğu ve Kafkasya`yı da kapsamak üzere Orta Asya`da öne çıkardı.
*
2006`da
Kabil`de, Afganistan`ı merkez alan ve bölgedeki bütün ülkeleri kapsayan
"Büyük Orta Asya`da İşbirliği Konferansı"nı düzenledi.
Bölgede ekonomi, kalkınma, güvenlik, eğitim gibi alanlarda çok boyutlu işbirliğinin sağlanmasını öngörüyordu.
Nitekim Konferans, ABD`nin teklifi "Yeni İpek Yolu" projesiyle;
Afganistan sorununun çözülerek istikrarın sağlamlaştırılmasını,
Orta
Asya`dan Hint Okyanusu`na, Güney Asya ve ötesine doğru temel ulaşım
yollarının açılmasıyla bölgenin Batı`ya entegrasyonun güçlendirilmesi
kararını aldı...
*
Oh,ne güzel! ABD bütünleştirici, stratejik "yeni İpek Yolu"projesini katılımcı ülkelere yaptırıyordu.
İstikrarı
sağlamak adına Orta Asya`daki etkin faaliyetini Trans-Pasifik
Ortaklığı,Transatlantik Ticareti projeleriyle de geliştirmeye
meylediyordu...
*
Proje
denize doğrudan açılamayan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini olduğu gibi
Çin, Hindistan, Rusya dahil tüm ülkelerin kalkınma vizyonunu etkiledi.
İpek yolu
güzergâhında bulunan Güney Kore,Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan,
Kazakistan, Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan,
Gürcistan ve Türkiye;
Küresel
piyasaların demokrasi ve ekonomik kriterleri başlığında
ortaklaşmak,aralarındaki psikolojik duvarları yıkmak, piyasaları
canlandırmak ve güvenliği sağlamak adına heyecanlandılar...
*
Afganistan`da Mezar-ı Şerif, Kabil, Kandahar ve Herat çevre yolu inşası,
Özbekistan ile olan Hayraton Mezar-ı Şerif demir yolu hattı,
İran`ın Chabahar limanını Afganistan`a bağlayan karayolu,
Çin`in Orta Asya ve Pakistan/ Karakurum otoyolu üzerinden Afganistan`a bağlanması gibi farklı ulaşım projeleri faaliyete geçti.
Türkmenistan
doğal gazının Türkmenistan- Afganistan- Pakistan`dan Hint Okyanusuna
ulaştıracak Trans Afgan Boru Hattı Projesi de...
Doğrusu ABD`nin bölgeyle ilgili net stratejisi işliyor ve aslında Rusya ve Çin çevrelerinden kuşatılıyordu...
*
Türkiye Doğu-Batı güzergâhında İpek Yolu`nun yeniden canlandırılmasında transit ülke konumundaydı.
Gürcistan
ile yapılan "Yolcuların, Taşıtların ve Eşyaların Uluslararası Dolaşımına
İlişkin Elektronik Veri Paylaşımının Detaylarına Dair Protokol" ortak
gümrük kapılarında basitleştirme sağlarken, yeni İpek Yolu projesine
katılımın bir örneği idi.
İstanbul`un
Finans Merkezi yapılması, Galataport, Kanal İstanbul projesi, Marmaray
projesi, Yavuz Selim Boğaz köprüsü, 3.Hava Limanı da Yeni İpek Yolu
Projesi kapsamındaydı.
Kalkınma Ajansları ve Serbest Ticaret Bölgeleri de...
Türkiye`de bir "Usta" işbaşındaydı!
*
ABD ve gelişmiş ülkeler halâ Çin`in ebedi bir büyüme makinesi olmadığının propagandasını yapadursunlar;
Halbuki Çin
hem ABD`nin bölgeyi jeopolitik kontrolü altına almasını ve etkisini
doğrudan kendi sınırlarına yakınlaştırmasından endişeli,
Hem hidrokarbon ithalat hacmının önemli ölçüde artması ve kendi enerji güvenliğini sağlamak zorunluluğunda,
Hem Hazar
bölgesi ve Ortadoğu hidrokarbon rezervlerine olan ilgisini bölge
ülkeleriyle geliştirdiği ekonomik ve siyasi ilişkilerde göstermek
durumundaydı.
*
Nitekim, "Bir Kuşak Bir Yol Girişimi ve Asya Ortak Kader Topluluğu" felsefesiyle Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirdi.
Gelişmesini
sürdürüp güçlenmesi için diğer Asya ülkeleri ile kalkınma fırsatlarını
paylaşmaya, "kazan-kazan" işbirliğini genişletmeye yöneldi.
2006`da
Kabil`de, "Büyük Orta Asya`da İşbirliği Konferansı"nda karar altına
alınan" İpek Yolu-Kıtalararası Mega Proje"yi sahiplendi.
Önderliğindeki
proje Çin`den başlayıp Orta Asya ve Rusya üzerinden geçerek Avrupa`ya
ulaşan İpek Yolu`nun yeniden canlandırılmasını öngörüyor,
Hayata geçirilmesi halinde etkisinin Pasifik`ten İngiltere`ye kadar yayılacağı hesaplanıyordu...
*
Üstelik
Çin, Asya Altyapı Yatırım Bankası öncülüğünde İpek Yolu Ekonomik
Kuşağıyla oluşan yeni yatırım fırsatlarını değerlendirmeyi de iyi
biliyordu.
Bu sayede ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği, Doğu Asya Zirvesi vasıtasıyla çok sayıda serbest ticaret anlaşması yaptı.
Şanghay
İşbirliği Örgütü, Shangri-La Diyaloğu ve Asya Bölgesel Forumu gibi
önemli platformlarda gelişen bölgesel işbirliği mekanizmalarıyla;
Küresel
ekonomide sadece gelişmiş ülkelerle dikey rekabette olmadığını, aynı
zamanda gelişmekte olan ülkelerle kollayıcı ve yatay rekabette olduğunu,
ABD ekonomisi dursa bile küresel ekonominin sigorta mekanizması haline geldiğini gösterdi.
*
Çin halâ Asya ülkeleri arasında ekonomik, enerji ve askeri alanda işbirliğini daha da geliştiriyor.
Rusya, Hindistan ve Pakistan ile ekonomik, siyasi, kültürel ve güvenlik işbirliğine girmiştir.
Büyük mali yatırımlarla bölgede etkinliğini arttırıyor, Avrasya`da denge kurmanın yolundadır.
*
Üstelik, Çin Orta Asya`da geliştirdiği işbirliklerde ne Rusya`yı ne de diğer ülkeleri engelliyor.
Mesela Çin, Rusya sınırları yakınında kendi jeopolitik nufuzunu ekonomik-mali unsurlarla güçlendirirken,
Rusya, Çin sınırları çevresinde bulunan ülkelerde askeri ve ulaşım altyapısı oluşturuyor.
*
Bütün bunlar, ABD`nin yönlendirdiği tek kutuplu dünya sisteminin geride kalmakta olduğunu gösteriyor.
İkinci bir
ekonomik motor olarak devreye giren ve dünya ekonomisinde çok önemli rol
oynayan, gelişmekte olan ekonomilerin en büyük temsilcisi Çin,
Şimdi çok kutuplu dünya sistemini inşa ediyor...
*
İran, Çin`in İpek Yolu projesini desteklediğini açıklamıştır.
Bu noktada
Çin`den Myanmar, Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Kazakistan, Özbekistan,
Türkmenistan, İran, [Türkiye`de Yavuz Selim Boğaz Köprüsü],
Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya, Almanya, Belçika, Fransa,
İngiltere güzergahına sahip,
Tahmini maliyeti 150 milyar dolar olan yüksek hızlı tren faaliyete geçmek için 2020-2025 yıllarını bekliyor.
İşte demiryolunun İran bölümünde Urumçi-Tahran kısmının yapımına başlanmıştır.
*
Başka bir dünya oluşuyor.
Orta
Asya`dan gelişen ve Ortadoğu`yu etkisine alacak olan bölge ülkelerinin
birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine birbirleriyle tamamlayıcı
politikalar geliştiren,
Ayrılıkların müzakere ve barış görüşmeleriyle çözebilen,
Nihayet, "İş ve Aş" yaratarak küresel büyümeye katkı koyulacak bir dünya geliyor.
*
İngiltere bu dünyaya katılmaya kanat çırpıyor.
Başta ABD olmak üzere diğer gelişmiş ülkeler sürekli gerginlik, çatışma ve savaş üretmekten başka iş yapmıyor.
Başkanlık
seçimi öncesi ABD halkı, Demokrat H.Clınton`ın " Savaş Suriye`den
çıksın" ya da Cumhuriyetçi D.Trump`ın "Savaş Çin`den çıksın"
ayrımındadır.
*
Türkiye "Savaş Suriye`den çıksın" alternatifinde perişan olacaktır ne ki, halâ burnunun ucunda gelişen yeni dünyayı göremiyor.
Bir kısım, ABD patentli sahte "Usta"nın peşindedir, diğer kısım " Çırak dahi olmak evsafı olmayan" Kılıçdaroğlu`nun.
Kılıçdaroğlu İpek Yolu projesi kapsamında kutuplaşan bir dünyada,
Tek kutuplu
dünyadan yadigar Küresel Sermaye`nin öngördüğü fakat bugünün yeni
bölgeciliğinde demode olmuş, müşterisi olmayan, yüksek teknolojiye
dayanmayan,
Alman Sosyal Demokratlarının kulağına fısıldadığı "Yüzyılın Projesi-Merkez Türkiye" projesi noktasındadır.
*
Hani şu lojistik, finans, hafif imalat, otomotiv markalarının bu merkezde yer alacağı,
Merkezin Orta Doğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Afrika`ya erişimi kolaylaştıracağı,
Mesela Çin`den gelen bir ürünün, Mersin veya İskenderun limanlarına ulaştıktan sonra tren yoluyla "Mega Kent"e geleceği,
Mega Kent
çevresinden itibaren Kalkınma Ajanslarının, serbest ticaret
bölgelerinin, organize sanayi bölgelerinin ve teknopark yerleşkeleriyle
birlikte,
Ürünlerin
burada depolanacağı, işleneceği, ambalajlanacağı ve çevre ülkelere demir
yolu, hava-kara-deniz yolu vasıtasıyla gönderileceği,
Bu suretle Türkiye`nin elde ettiği "ticarî" gelirle bir gelişmiş ülke olacağı "Merkez Türkiye Projesi"...
*
Halbuki
yüksek teknolojiye dönük üretim biçimleri ve yurtiçi aktiviteler
sağlanmadıkça hiç bir ticari gelirin bir ülkeyi orta gelir tuzağından
çıkarıp, gelişmiş ülke mertebesine çıkaramayacağı bir gerçektir.
Kılıçdaroğlu, yeni bir seçime ererse ardı arkası kesilmeden "Sözüm Söz! Türkiye`yi uçuracağım " demenin hayalini kuradursun,
Ve nasıl bir yeni bir dünyanın arefesinde olunursa-olunsun,
Bilinen yegane gerçek şey ; Türkiye`nin bu ikilinin arkasında ziyan olup gittiğidir...